Edebiyat

Yazarlar ve şairler hayatı eserleri üzerinden okur, gerçekliği dil üzerinden anlatır, kendi gerçeklerini yaratırlar. Metnin anlamını yazarın niyetiyle paralel düşünen ve metinde geçenleri yazarın/şairin aklından geçenler olarak yorumlayan Roland Barthes öncesi düşünceler, edebiyatta bağımsız yazar figürünün metnin önüne geçmesine ve hatta metni gölgede bırakmasına sebep oldu. Klasik yazarcı düşünceye göre yazar, metinde mutlak otoriteye sahip, okuru yönlendiren ve düşündüren kişidir. Barthes’tan sonra edebi eleştiri gerek şiir gerek düzyazı ve hatta dramada ortaya çıkan farklı türleri yazarın ...

Yürümek eyleminin sadece bedenimde deneyimlediğim fiziksel bir aktiviteden ibaret olmadığını erken bir zamanda keşfetmişim. Özellikle lise yıllarında yaşadığım şehrin küçük olması sebebiyle, az ve bataklık üstüne inşaat–deprem ikilisinin çıktısı alçak binalar, eğer doğru sokakları seçerseniz bomboş, geniş yollar ve dolayısıyla göz alabildiğince uzanan gün batımı bir şanstı. Eğer kulaklığım yanımdaysa son keşfettiğim şarkıları keyifle dinlerken, gökyüzündeki renklerin zaman içerisinde değişip birbirine karışmasını ve bulutların arasından şehre inen ışıkları izlerdim. Bir yandan hayal gücümün fa...

Bir disiplin olarak toplumsal cinsiyet çalışmalarını tarihsel süreç içerisinde değerlendiren çoğu çalışma incelendiğinde sosyal politikalardan kültürel yaşama, medyanın rolünden basılı yayınların etkisine kadar birçok konunun disiplinlerarası bir bakış açısıyla ele alındığı görülür. Değişen zamanların kültürel ve toplumsal kodlarından doğrudan etkilenen toplumsal cinsiyet olgusu, bireylere atfedilen cinsiyet rollerinin pratik yaşamlarımızdaki yansımasıdır. Sözün ve yazının ürettiği kültürel kodlar, kişilerin gündelik yaşam pratiklerini belirlediği gibi birey üzerinde bir çeşit öz-denetim mekan...

Daima başucundaki etajerin üzerinde duran şamdan yerinde değildi. Gıcırdayarak açılan çekmeceden el yordamıyla bir mum buldu, etajerin üzerinde duran kibrit kutusunu alışkın bir hareketle eline aldı, bir kibrit yaktı ve mumun fitilini tutuşturdu. Çevresi, dalgalanan yumuşak sarı bir ışıkla aydınlandı. Uyandıktan hemen sonra parlak elektrikli ampüllerin çiğ ışığı hassas gözlerini acıtırdı. Ayrıca mum ışığında oynaşan gölgesinde kendini çocukluğunda, şatoda kardeşleriyle birlikteymiş gibi hayal etmeyi seviyordu. Eşyaların üzeri toz kaplıydı, her zaman temizliğe gelen kadın bir süredir gelmemiş o...

Sabahtan beri kırkyama örtüyü sabunlu soğuk suya batırıp batırıp çıkarıyorsun, şarap lekesi bir türlü çıkmıyor. Bu Kemal’in Karadeniz’in dalgaları gibi iniş çıkışları yok mu, insanın hakikaten dengesini bozuyor. Kemal tutkulu adam tabii; öfkesi de sevmesi de tutkulu. Masanın üstünden sana kontrolsüzce sarılırken, kulağına seninle bir ömür yaşamak istediğini fısıldarken, dirseği kadehe çarptığında şarabın örtüye dökülüşü hiç önemli değildi ki senin için. Sabah, belindeki gamzelerine bir öpücük kondurup giyinip gitmesi yok mu... Ne yapacaksın, salonun ortasında çıplak halde, dakikalarca masanın ...

Sağanak yağmurun altında, dar ve kıvrımlı bir yolun ortasındayız. Burnuma ıslak çimen kokusu geliyor. Uzun yolun ilerisinde hafif bir sis var, ondan ötesini göremiyorum. Yolun her iki yanındaki çalılar, kapalı ve yağmurlu havada aslında olduklarından daha da koyu görünüyorlar. Yağmur ve esen rüzgârdan üşüyen ellerim bisikletimin gidonunu sıkıca kavrıyor. Dönüp Sena’ya bakıyorum. Bir eli bisikletinin gidonunda, diğer eliyle yüzüne düşen ıslak saçlarını geriye doğru atarken dikkatle önüne bakıyor. Pedalı hep aynı hızda çevirmeye çalışıyorum. Yağmurdan çamurlaşmış toprak buna en büyük engel. V...

Ahmed Midhat Efendi’nin 1882 yılında Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilen Dürdane Hanım eserinin baş karakteri Ulviye, Osmanlı edebiyatının ilk cross-dresser[1] “süper kadın”ı[2] ve anti-kahramanı olarak adlandırılabilirse, Virginia Woolf’un 1928’de yayımlanan romanıyla aynı ismi taşıyan karakteri Orlando da İstanbul’da cinsiyet değiştiren ilk roman kahramanı olarak tanımlanabilir. Ahmed Midhat öyküsüne, okuyucuyu Galata gece hayatı dekorunun ve medias res tekniğiyle kurgu...

Latin Amerika edebiyatının kuşkusuz ilk akla gelen isimlerinden biri olan Gabriel García Márquez, Paris Review dergisine verdiği röportajda edebiyatı marangozluk işi olarak tanımlar. Yazmayı masa yapmak kadar zor bulan yazara göre, gerek marangoz gerekse yazar gerçek bir malzemeyle çalışır ve bu malzemeyi bir forma sokmak için çabalar. Márquez'in yazmanın dinamiklerini anlattığı röportajında sıklıkla vurguladığı konu, kaliteli edebi eserlerin yoğun çalışmaların ve adanmışlıkların bir sonucu olduğu gerçeğidir. Proust'a yapılan atıf ise dikkat çekicidir: Yazma eylemi yüz...

2019 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde düzenlenen Ulusal Hikaye Anlatıcılığı kongresinde, “Edebiyatta Çocuk Anlatıcı” başlığıyla sunduğum bildirinin ardından hiç beklemediğim bir soruyla karşılaştım: Çocuk edebiyatı savaş, göç, ölüm gibi zor konulara gerçekten yer vermeli mi? Çocuk edebiyatının “çocuğa göre” ve “çocuk gerçekliği”ne dayanıyor olması artık bilinen bir gerçek. Çocuğun algılarıyla şekillendirdiği kendi gerçeğinde ölüm de var ayrılık da. Bir dinleyicinin yönelttiği bu retorik soruya verilecek evet cevabından çok daha önemlisi sunulacak gerekçelerdi. Üz...

Freud’un unheimlich sözcüğünü ödünç alarak konuşmak gerekirse, tekinsiz zamanlara bir yenisi daha eklendi. Son on yıl içerisinde yerinden yurdundan edilen binlerce insan evsiz bir yaşama geçerken, sınır tanımayan bir virüs evi, koruyan, kollayan, can veren kutsal bir mekâna dönüştürdü. Sıcak yuva romantizmini uzun yıllar önce kaybetmiş olan ev, yeniden birçok kişinin hikayesinin ana karakteri ve dahası kahramanı olarak sahneye çıktı. Evin hayatlarımızdaki yerini ve temsil ettiği değerleri sorguladığımız hararetli tartışmaların, uzun yazıların ardından...