Beden

Görünmez Kentler’in[1] Diomira’sına gelen gezgin, şehrin bütün güzelliklerine, tüm yolculukları sırasında karşılaştıklarıyla aşinadır. Aşinalığın getirdiği tanışık olma hissi, aynı akşamı daha önce yaşadığını ve o kez mutlu olduğunu anımsayan biriyle şehirde karşılaştığı an bozulur. Tanışıklık, yerini huzursuz (kitapta kıskançlık olarak geçer) bir hisse bırakır. Duygular arasındaki bu geçişi ortaya çıkaran tetikleyicinin ne olabileceğine dair düşünmek bana kalırsa oldukça ilgi çekici. Bende canlanan şekliyle gezgin, şehrin bir sakini olan anımsayan kişi karşısınd...

Gündelik hayatta çoğumuz yaygın bir varsayım üzerinden yaşıyoruz. Varsayıyoruz ki bedenimiz tenimizde son buluyor ve varlığımız bireyselliğimizin sınırları içine mahkûm. Zannediyoruz ki benliğimiz ancak dış faktörlerden arındırılmış saf ve içe dönük bir çerçevede tanımlanabilir; içimiz ile dışımız arasında net bir ayrım var. Peki ya böyle bir ayrım yoksa? Ya bu genelgeçer varsayımlar birer yanılsamadan ibaretse? Ya bedenimiz tenimizde son bulmuyorsa; varlığımız bireyselliğimizle sınırlı değilse; benliğimizi içe kapanık halde tanımlamak zor...