Edebiyatın Umut Taşıyan Balıkları
2019 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde düzenlenen Ulusal Hikaye Anlatıcılığı kongresinde, “Edebiyatta Çocuk Anlatıcı” başlığıyla sunduğum bildirinin ardından hiç beklemediğim bir soruyla karşılaştım: Çocuk edebiyatı savaş, göç, ölüm gibi zor konulara gerçekten yer vermeli mi? Çocuk edebiyatının “çocuğa göre” ve “çocuk gerçekliği”ne dayanıyor olması artık bilinen bir gerçek. Çocuğun algılarıyla şekillendirdiği kendi gerçeğinde ölüm de var ayrılık da. Bir dinleyicinin yönelttiği bu retorik soruya verilecek evet cevabından çok daha önemlisi sunulacak gerekçelerdi. Üzerine tezler yazılan, araştırmalar yapılan bu gerekçeleri süre el verdiğince sıralamış olsam da dinleyiciyi ikna edemedim. Oysa çocuk edebiyatı savaşa tanıklık eden, göçün soğuk yüzünü okura hissettiren anlatılarla dolu. Çoğunlukla çocuk bakış açısıyla yazılmış bu anlatılarda, çocukların tanık olduğu gerçekler yetişkin gerçeğinden hiç de farklı değil. Bu yazıyı kaleme döktüren de anlatılması ve anlaşılması zor olan gerçekleri bir umuda tutunarak dile getiren, böylece umudun ta kendisi olan üç savaş anlatısı. Üçünü birlikte anmayı gerekli kılan ise acıyı umuda dönüştürürken kullandıkları imge: balık.
Ülkemizde çocuk kitapları okuyan şanslı yetişkinlerin yazarlar kadar dikkat ettikleri bir diğer grup çizerler. Sözcükleri renklerle ve çizgilerle yeniden yaratan bu yeteneklerin insanların çoğunda tutarlı bir çizim stili görmek mümkün. Örneğin, Hüseyin Sönmezay’ın birçok çiziminde kullandığı balık imgesi, son olarak Tülin Kozikoğlu’nun yazdığı Dönme Dolap’ta tekrar karşımıza çıktı. Bilinmeyen iki farklı coğrafyada, iki çocuğun yaşadıklarının yan yana sayfalarda anlatıldığı kitapta turuncu bir balık her sayfada kendisine yer bulur. Savaşın yarattığı korkuyu balığın simsiyah gözlerinde resmeden çizer, okurla balık arasında bir özdeşlik kurmuş. İki çocuğun farklı hikayelerine tanık olan balık ve balığın gözlerinde yeni bir tanıklık yaşayan okur birbirlerinden hiç de farklı değil. Her sayfada büyüyen ve nihayetinde sayfalara sığmayarak mekanın kendisi olan balık savaşın yok edemediği umudu temsil etmektedir.
Çocuk edebiyatının olmazsa olmazıdır umut. Anlatılan bir savaş ya da göç hikayesi olduğunda, yaşanan acılar çocuk gerçekliğinde umut etmeyi mümkün kılan bir imgeyle anlatılır çoğunlukla. Havaya bırakılan bir balon, gökyüzünde özgürce uçan bir kuş, bir zeytin dalı ya da bir yonca, yazarın ve çizerin dünyayı olması gerektiği gibi resmetmesine olanak tanır. Böylelikle çocuk edebiyatı, yetişkin dünyasının kötü gerçeklerine, onlara arkasını dönmeden karşı çıkar. Balık imgesinin özellikle savaş anlatılarında karşımıza çıkması bir tesadüfün ötesinde, balığın çağlar boyunca barış, bereket, huzur gibi kavramlarla birlikte düşünülmesine bağlanabilir.
Özgür Balpınar’ın Genç Timaş Yayınları’ndan çıkan son kitabı Dünyayı Sırtında Taşıyan Balık romanında kırmızı balık imgesi savaşın tüm ağırlığını sırtlanarak kendisine hayranlık besleyen çocuğun hayal kurmasını mümkün kılar. Dükkan vitrininde görüp beğendiği kırmızı balığın hapsolmuşluğunda kendi çaresizliğini gören Emir, bir sokak çocuğu olarak sürdürdüğü yaşantısının dışına çıkmayı istediği kadar çok istiyordur balığı o karanlık dükkandan çıkarmayı. “O da tıpkı benim gibi yalnızdı. Kendi küçük dünyasını oluşturan fanusunda tek başına yüzüyordu. Camekandaki diğer balıklardan ayrı tutulmuş olmasının sebebi belki de yaşama sevinciydi. Beni arkadaşlarımdan ayıran sebep ne ise onu da diğer balıklardan ayıran sebep oydu. Kırmızı balık ve ben dışlanmıştık. Yalnızdık. Ancak dışlanmış olsak bile yaşama sevincimizi kaybetmeye hiç mi hiç niyetimiz yoktu” (12). Çocukla balık arasında gelişen bu arkadaşlık balığın özgürlüğünde kendi mutluluğunu bulan bir karakter ortaya çıkarır. Kırmızı balık, Emir’in İran-Irak savaşı sırasında tanık olduğu tüm acıları yüklenir. Balığın denize dönmesi ne kadar hayatiyse Emir’in sokaklardan kurtulup hayalindeki yaşantıya kavuşması o kadar önemlidir. Umut bu kitapta da kırmızı balığın öncelikli çağrıştırdığı kavramdır.
Emir’in hikayesi çoğu okura Laura Matthews’in ünlü Balık romanını hatırlatacaktır. Yazara Fidler ve “Dikkate Değer Çocuk Kitabı” ödülleri kazandıran kitapta adı bilinmeyen bir ülkede yaşanan savaşın etkilerini yine bir çocuk anlatıcı (Kaplan) dile getirmekte, savaşın acımasızlığı ve çocuk dünyasının saflığının yarattığı tezat anlatımı daha da etkileyici kılmaktadır. Kaplan’ın yardım gönüllüsü anne ve babasıyla yaşadığı ülkeden ayrılmadan hemen önce bir çamur birikintisinde bulduğu balığı yaşama hikayesi umudu kaybetmeme anlatısıdır aynı zamanda. İçme suyunu bulmanın zorlaştığı, yardım faaliyetlerinin yetersiz kaldığı ve sınırı geçmenin büyük risk teşkil ettiği bir ortamda minik balığı yaşatabileceğine inanan çocuk, zorlu yolculuk boyunca hiç yitirmediği umuduyla savaşa karşı çıkmaktadır.
Kutsal kitaplarda, Eski Mısır geleneklerinde ve çok sonraları Türk destanlarında bolluk ve doğurganlığın sembolü olan balık, çocuk edebiyatında da benzer bir işlev edindiği, savaş karşısında yaşamı ve umudu temsil ettiği görülmektedir. Çocuk edebiyatı çalışmalarının akademide nihayet daha fazla yer bulmaya başladığı günümüzde çocuk edebiyatı metinlerini ideoloji, kültürel çoğulculuk, özgürlük gibi kavramlarla bağlantılı olarak yeniden okumak, yeni tartışma zeminleri oluşturmak hâlâ gerekli ve bir o kadar da kaçınılmaz.
Kapak Görseli: Michael Creese, Bekko Koi Fish, 2013.