Çeviri

Siyaset, eğitim, sinema, edebiyat gibi farklı alanlara dair yazdıklarıyla tanınan çağdaş Fransız filozof Jacques Rancière’in felsefesinin temelinde yer alan “duyulurun paylaşımı” kavramına ilişkin metninden bir parçayla birlikte çevirmenin “Rancière ve Estetiğin Diğer Anlamı” başlıklı notunu okura sunuyoruz. * * * Anlaşmazlık’ta[1] siyaset, “duyulurun paylaşımı” (partage du sensible) dediğiniz şeyden hareketle soruşturuluyor. Bu tabir sizin nazarınızda estetik pratikler ile siyasal pratikler arasındaki zorunlu irtibatın anahtarını mı veriyor? Bir cemaatin varoluşunu gözler önüne seren duyulur kesinlikler ile yerleri ve yerlerle

Stoacılardan Nietzsche’ye, Loyola’lı Ignazio’dan Montaigne’e bizlere ulaşan hattı takiben, yaşam biçimi olarak felsefe fikrini savunuyorsunuz, fakat buna Laozi’den Nagarjuna’ya bir grup Doğulu düşünürü de ekleyebilirim. Çağdaş felsefenin büyük bir kısmı, sadece akademisyenlerin oynayabileceği soğuk bir oyun haline gelmesiyle, bu boyutu kaybetmiş görünür. Size göre neden böyle? Sebeplerden biri, felsefi olarak yaşamanın akademik felsefe yapmaktan daha zor olmasıdır. Akademik felsefe için lazım olan tek şey belirli bir zekâ seviyesinde olmanız, birkaç sofistike becerilere sahip olmanız ve utangaç

Frédéric Gros, Michel Foucault’nun Collège de France derslerinin editörü, Michel Foucault (1996) ve Foucault et la folie (Foucault ve Delilik, 1997) adlı yapıtların yazarıdır. İlk çalışmalarında delilik ile sanat arasındaki ilişkiye ilgi duymuştur (Création et folie [Yaratım ve Delilik], 1998). Hapishanede yıllarca eğitim verdikten sonra cezalandırma hakkının felsefi temellerine bir kitap hasretti (Et ce sera justice: Punir en démocratie [Adalet Yerini Bulsun: Demokraside Cezalandırma], 2001). Yanı sıra başka metinleri de mevcut: États de violence: Essai

“Demokrasiler neden başarısızlığa uğruyor?” Son birkaç yılda bu soruyu kitaplarda, fikir yazılarında, ana haber programlarında ve giderek gerginleşen kamusal müzakerelerde çokça işittik. Fakat kendimi neredeyse hep başka bir soruyla cevaplarken buluyorum: Neden başarısızlığa uğramasınlar ki? Bu konuda elimizdeki tek doğru rehber olan tarih, demokrasinin nadide ve geçici olduğunu bize göstermiştir. Demokrasi, neredeyse esrarengiz biçimde şanslı bölgelerin birinde veya başkasında saman alevi gibi parlar, ardından aynı gizemle gözden kaybolur. Gerçek demokrasinin gerçekleştirilmesi güçtür ve bir kez gerçekleştirildi mi,