Yasemin Yılmaz Yüksek

Yazarlar ve şairler hayatı eserleri üzerinden okur, gerçekliği dil üzerinden anlatır, kendi gerçeklerini yaratırlar. Metnin anlamını yazarın niyetiyle paralel düşünen ve metinde geçenleri yazarın/şairin aklından geçenler olarak yorumlayan Roland Barthes öncesi düşünceler, edebiyatta bağımsız yazar figürünün metnin önüne geçmesine ve hatta metni gölgede bırakmasına sebep oldu. Klasik yazarcı düşünceye göre yazar, metinde mutlak otoriteye sahip, okuru yönlendiren ve düşündüren kişidir. Barthes’tan sonra edebi eleştiri gerek şiir gerek düzyazı ve hatta dramada ortaya çıkan farklı türleri yazarın ...

Bir disiplin olarak toplumsal cinsiyet çalışmalarını tarihsel süreç içerisinde değerlendiren çoğu çalışma incelendiğinde sosyal politikalardan kültürel yaşama, medyanın rolünden basılı yayınların etkisine kadar birçok konunun disiplinlerarası bir bakış açısıyla ele alındığı görülür. Değişen zamanların kültürel ve toplumsal kodlarından doğrudan etkilenen toplumsal cinsiyet olgusu, bireylere atfedilen cinsiyet rollerinin pratik yaşamlarımızdaki yansımasıdır. Sözün ve yazının ürettiği kültürel kodlar, kişilerin gündelik yaşam pratiklerini belirlediği gibi birey üzerinde bir çeşit öz-denetim mekan...

2005 yılında İstanbul’da kurulan DOT Tiyatro, 2020 Ekim'inde “bulutların ve yıldızların altında tiyatroyla buluşmak için” DotOrmanda adlı bir tiyatro alanı yarattı. Tiyatronun kurucularından Özlem Daltaban, insanları evlerine hapseden pandemiden çok önce düşünmeye başlamış bu fikri. İnsanları doğayla barıştırmak, doğayla kopan bağımızı yeniden kurmak için insan-orman buluşmaları düzenleme fikri kendi içinde insanlığa bir çağrı aslında. Yüzümüzü tekrar toprağa, denize, ormana, gökyüzüne çevirme çağrısı. Pandemi döneminde tiyatro yapabilecekleri bir yer ararken, karşılarına çıkan ormanı akılları...

Latin Amerika edebiyatının kuşkusuz ilk akla gelen isimlerinden biri olan Gabriel García Márquez, Paris Review dergisine verdiği röportajda edebiyatı marangozluk işi olarak tanımlar. Yazmayı masa yapmak kadar zor bulan yazara göre, gerek marangoz gerekse yazar gerçek bir malzemeyle çalışır ve bu malzemeyi bir forma sokmak için çabalar. Márquez'in yazmanın dinamiklerini anlattığı röportajında sıklıkla vurguladığı konu, kaliteli edebi eserlerin yoğun çalışmaların ve adanmışlıkların bir sonucu olduğu gerçeğidir. Proust'a yapılan atıf ise dikkat çekicidir: Yazma eylemi yüz...

2019 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde düzenlenen Ulusal Hikaye Anlatıcılığı kongresinde, “Edebiyatta Çocuk Anlatıcı” başlığıyla sunduğum bildirinin ardından hiç beklemediğim bir soruyla karşılaştım: Çocuk edebiyatı savaş, göç, ölüm gibi zor konulara gerçekten yer vermeli mi? Çocuk edebiyatının “çocuğa göre” ve “çocuk gerçekliği”ne dayanıyor olması artık bilinen bir gerçek. Çocuğun algılarıyla şekillendirdiği kendi gerçeğinde ölüm de var ayrılık da. Bir dinleyicinin yönelttiği bu retorik soruya verilecek evet cevabından çok daha önemlisi sunulacak gerekçelerdi. Üz...

Freud’un unheimlich sözcüğünü ödünç alarak konuşmak gerekirse, tekinsiz zamanlara bir yenisi daha eklendi. Son on yıl içerisinde yerinden yurdundan edilen binlerce insan evsiz bir yaşama geçerken, sınır tanımayan bir virüs evi, koruyan, kollayan, can veren kutsal bir mekâna dönüştürdü. Sıcak yuva romantizmini uzun yıllar önce kaybetmiş olan ev, yeniden birçok kişinin hikayesinin ana karakteri ve dahası kahramanı olarak sahneye çıktı. Evin hayatlarımızdaki yerini ve temsil ettiği değerleri sorguladığımız hararetli tartışmaların, uzun yazıların ardından...

Kırmızı Başlıklı Kız masalının en eski versiyonunun Fransız yazar Charles Perrault’nun kaleme aldığı 1697 tarihli masal olduğu bilinir. Oysaki Perrault’dan çok önce Fransız kırsalında anlatılagelen Conte de la mere-grand (The Grandmother’s Tale) masalı Fransız folklorüne ait en eski Kırmızı Başlıklı Kız anlatısıdır. Bu en eski anlatıda ana karakter ne kırmızı bir başlık takar ne de yoldan geçen bir avcı tarafından kurtarılır. Kurallara uymanın ve itaatkar olmanın alt metin olarak verilmediği bu versiyon tam anlamıyla bir kadın anlatısıdır.

<...

Dr. Harriett Lerner’in ilk basıldığında mütevazı bir okuyucu kitlesine ulaşan kitabı Öfke Dansı, kadınların öfkesine odaklanan, öfke duygusunun otaya çıkışı, ifade edilme şekilleri ve sonuçlarını irdeleyen bir kitap. Çarpıcı olan ise toplumlarda öfkelenme ‘hakkı’nın kadınlara verilmemiş olduğu gerçeğinin altının çizilmesi.

Öfke Dansı, toplumsal cinsiyet rollerinin kadınların kendilerini duyguları üzerinden ifade etmelerindeki etkisini anlama gerekliliğini hatırlatıyor. Her ne kadar kadın/erkek,...